Bi gece daha sabaha döndü /yine,
Hafız’ın kabrine , Herat’a , Keşmir’e, Şiraz’a, İstanbul’a, Bağdat’a gün doğdu.Güllere gebe günlere doğdu şehirler, bahar yeli esmeye başladı ve Bahar Sultan’ın en yiğit askerleri birer birer baş gösterdi. ‘’kırçiçekleri’’
‘’kırçiçekleri’’
Hep baharı tek başına temsil eden gülün gelişinin hazırlığına başladılar
Zalim kışın bu bahçelerden gidişini kutladılar günlerce
Sabırla ısınan toprağa köklerini yerleştirdiler, gururla salınmaya, kokularıyla etrafı şenlendirmeye başladılar
Ümmü Sinan seyrinde bi şehre vardı,
Sarayı, sultanın tacı, bağı, duvarı gül olan bi şehre
Orada gül alıp gül satarlardı,
Peki bizim bahar maceramızın yaşandığı şehir,
Ümmü Sinan ın rüya şehri mi?
Gül baba nın yaşadığı ve şehit edildiği Edirne mi?
Hafız’ın kabrinin bulunduğu Şiraz mı?
Yoksa İstanbul’da Karaağaç bahçelerinden birinde miyiz?
Kasr-ı Neşat belki burası,
Belki de Kasr-ı Cinan?
Ama nerde olursak olalım
Edirne’den yayılıyor baharın ve gülün kokusu,
Sarığında gül taşıyan Gül Baba’nın şehit düştüğü yerde
Biten güllerden yayılıyor,
Öldüklerini sandığımız dirilerden geliyor kokular,
Mutlak Muhammet(as) ‘in terinden geliyor.
Bahar,
İlahi güzelliğin cemali,
Bu cemal aynasında hasbahçede bir gül bitiyor,
Bi gonca gül,
Adeta ömrün geçici olduğunun ayırdında değil daha,
Yüzünü, gösterip göstermemekte hala kararsız,
Bi yandan tüm yapraklarını açmak,
Salınmak,
Bahçenin ilgi odağı olmak istiyor
Sanki değilmiş gibi,
Bi yandan da kendini olabildiğince saklamak
Mahcubiyet timsali olmak istiyor,
Bahar yelinin eziyetli kış günlerini götürdüğü o günden beri,
Toprağın derinlerinde , ışığın, ışıltının, bu esintinin, bu seferin
Hayaliyle geçirdiği zamanları anımsıyor
Gül, gonca-i aşıkan,
Ne de sessizsin,
Bi rengin yok daha,
Sıkı sıkı sarınmışsın,
Güller sızdıran nice bahar gibi
Bu baharda da , bu baharda da
Bize cennet haberini getirmek için geldin,
Biliyorum,
Biliyorum,
Senin dalgaların, ırmağa karıştı,
Güzelliğin suya yansıdı
Sen daha kendini görmedin,
Bi görseydin, bu gonca haline bakar
Ve dünyaya yüz çevirirdin
Sen kendini görmedin,
Kendine bakmadın,
Çemen ülkesine bahar geldi bak,
Her yaratılmış sevince boğuldu,
Peki senin bu hüzünlü baş eğişin de neden?
Hafız’ın kabrinde her gün yeniden kanayan renginle açıyorsun,
Görüyorum,
Görüyorum uzaklardan çok uzaklardan izler taşıyorsun,
Daha yüzünü göstermedin bana ,
Ama bak ben seni görüyorum,
İçini, dışını, seferini
Biliyorum,
Bu bilmelere anlam veremiyorum,
Vazifelisin mutlak,
Görelim,
Yanalım yakılalım ve yönümüzü senin geldiğin yerlere
Çevirelim dileğindesin,
Sen ateşe, ateş sana dönüşüyor,
Aşk delisi adem sana yöneliyor,
Bak,
Sanki dünyada başka hiçbir şey yok,
Yalnız ikimiz varız,
Ben sade seni bekliyor ve sade seni görüyorum,
Her bahar yinelenen bir acıyla başında dolanıyor,
Sesimi sana ulaştırmaya çalışıyorum ama çıkmıyor,
Ben ses verdikçe sağırlaşıyorsun, sen beni görmüyorsun,
Sesimi duymak istemiyorsun,
Ben ateş denizinden geliyorum,
Hayalini gözlerimde gezdiriyorum,
Sözlerini dilimde çoğaltıyorum,
Seni kalbimde taşıyorum,
Neden bu kadar aşikarsın,
Neden bu kadar bellisin,
Sadık aşık sevgilinin sıfatlarıyla sıfatlanırmış,
Senin gibi güzel değilim, ama senin güzelliğini
Taşıyorum,
Gönlündekileri yedeğime aldım,
Gittiğim her yere onları götürüyorum,
Acılardan daha büyük bir yer olmadığını anlatıyorum onlara,
Candan umut kesmeyenin, canana asla eremeyeceğini söylüyorum.
Aynanın pasını silenin, temizleyenin, ferahlığın senden geldiğini de…yokluğun bi aksi varsa eğer , bunu sende gördüğümü de.
Nakkaş Sinan’ın minyatüründe seni koklayan Fatih’ten kıskanıyorum,
Dikeninden, üzerine düşen çiğ tanelerinden, yanında yetişen fidanlardan,
Oturduğun posttan,
Yapraklarından,
Hatta kokundan , renginden, biçiminden her şeyden.
Seni senden kıskanıyorum
Bi-vefalıkla beraber olan inşirah-ı sadr a anlam veremiyorum,
Sana bakınca göğsüme gelen ferahlıkla beraber bu sıkıntıya anlam veremiyorum,
Seni mutlaka sabahın ilk ışıklarına taşımalıyım,
Sabahın serinliğinde seyretmeliyim yapraklarını,
Gecenin dağılan karanlığının bıraktığı izi aramalıyım üzerinde,
Seni bulmalıyım aydınlıkta,
Rengini, kokunu, ruhunun esintisini hissetmeliyim,
Sabahlara beraber uyandığımız günlerin düşünü görmeliyim sonra,
Hayalini kurmalıyım,
Sana yaklaştıkça,
Yangınım artıyor,
İçimi kaplayan acı genişliyor,
Tarif et desen, anlatamam
Yağmur yağıyor ince ince, kanatlarım çok ıslanmış,
Bak, titriyorum,
Bahar serinliği değen yerler değil
Şu minicik bedenime
Ağır gelen kalbim
Ah kalbim,
Kalbim üşüyor,
Ben aşkı pervaneden öğrendim,
Bi seher kuşu değilim, bedenim taşıdığım
Bu aşka yaraşacak büyüklükte değil,
Dertliyim,
Bi-çareyim
Bir ateş nefesim
Hani Hz. İbrahim’in yanında saf tutan o küçük kuşlardan biriyim
Sadece/
Yar-ı İbrahim’im,
Gözüm kanlı gözyaşlarıyla dolu,
Yapraklarında gözyaşımın izi olmalı,
Toprağını onunla suladım,
Ciğerimin kanını buladım her yanına
Gamdan öldüm, sana inleyen gönlümün halini söylemedim
Söyleyemedim
Söyleseydim
Beni duyar mıydın?
Bana döner beni görür müydün?
Benim bahtımın karanlığına bi ışık olur muydun?
Benim gibi bilir,
Benim gibi konuşur ve
Benim gibi söyler miydin?
Ömür bahçemin gülü solmadan
Benim olur muydun?
Benim çilem sana yanmak,
Sen olmasaydın benim ettiğim ah u zar olur muydu?
Ben olur muydum, sonra; şem’i pervaneyi anlar mıydım,
Aşkı tanır ve O’nu bilir miydim?
Tataristan ahusunu kıskançlıktan çatlatacak hale getirebilir miydim?
Senin kokun benim göğsüme yerleşti,
İçim yanıyor, aşk kalesinin cümle kapısında içeri girdiğimden beridir,
Ateş beni yakıyor, dağlıyor, parça parça ediyor, yüreğim bi kor şimdi,
Bilemezsin,
Seni gördükçe büyüyen ,
Sana yaklaştıkça artan
Dokundukça eriten
Bi yangın bu…
Bi dildaşım yok benim, gönlüme şifa da sensin dert de,
Hüzün veren de gideren de,
Azı çoğa çeviren sensin, bir avucu harmana çeviren de..
Selam sana yüreğimin aydınlığı, selamımı kabul et,
Beni anla, bu sözlerime bi karşılık ver,
Kendini göster,
Rengini görmeme
Yanına gelmeme
İzin ver,
İzin ver giydiğim karalardan soyunayım,
Yanına geleyim ,
Senin olayım,
Sen benim ol,
Benimle ol,
Öyle kal,
Öylece kalalım,
Zamandan örülü bu perdeyi aradan sıyırıp atalım,
Ben sana sarılayım, sen bana ,
Ben eline dokunayım, sen ruhuma,
Ey kalbimin gizli düşü,
Ey dilimin yakarışı,
Ey rengini yüreğimden alan,
Sırdaşım sensin,
Gerçeği gizlemeden bana teselli bağışla,
Benim haykırışıma kayıtsız kalmadan
Bana sesini duyur,
Yüzünü dön
Ve beni gör
Arzu Ayan
çok güzeldi mafrak teşekkürler…”Ah kalbim,Kalbim üşüyor,Ben aşkı pervaneden öğrendim,”ve üç harf beş nokta…
Rica ederiz suspusyazanın yüreğine okuyanın da …;)