a
Yağmurlardan geliyorsun
upuzun gecelerden
ayışığına batmış üstün başın
bir hasreti bölüşüyoruz şimdi
tüm acıları bölüştüğümüz gibi
canerikleri boşaltıyorsun eteğinden
zambaklar
çocukluğumun giyilmemiş çamaşırları gibi
annelerin arada bir açtığı hülya sandıkları
anıların kokusu var onlarda
Boyuna susuyoruz
dünyaya benzer birşey büyüyor içimizde
çözemiyoruz neden
uzuyor uzuyor ellerin
saçların zaten sonsuzluk
can geliyor ağlamak gülmek geliyor
ağır ağır uyanıyor gövdem
baharda bir toprak gibi
yağmurlardan geliyorsun
canıma giriyorsun
uçsuz bucaksız kokuyorsun
yağmurlardan geliyorsun
b.
Gül dökülüyor yüzünden
gülüşün gülleri bunlar
tutup koyamıyorum masaya
masa işte
aramızdaki sonsuz deniz
bir dalga hafiften kabarıyor
bir el usulca uzanıyor
bir bardak ansızın tuzbuz
dokunuşun gülleri
bir bulut yavaş yavaş açılıyor
birlikte aralıyoruz perdesini yağmurun
ipek bir mendili gezdirmek gibi yüzünde
aramızdan akıp gidiyor gün
Sonra akşam geliyor ansızın
akşam işte şu dehşetli karanfil
"yârin dudağından getirilmiş"
kokusu sarıyor önce
sonra saçların
saçlarının rüzgârı
bir serinlik ki sorma gitsin
yüzüne dokunuyorum
yıldızlar dökülüyor birden
yıldızlar hüzün ve karanfil
akşam doluyor birden
c.
Kapı çalınıyor
kuru ekmeğimiz var mı diyor bir kadın
geçip gidiyor çünkü İskender de
geçiş gitmiş gibi sokaklarından akşamın
biraz gazyağı biraz is kokusu ve korkunç
duvarlar ki tarihin durmadan yapıp yıktığı
ateşler akan iki aşk çeşmesi
aç ve ilaç gibi yedikleri zehiri
köpük ve akşam
akşam ve köpük
köpeklerden çöker gibi çatısı göğün
parçalandı düş ve gerçek
ne tükenip bitmesi yıldızların
ne dağılan bilyası çocukların
yalnız sundurmada yağmuru seyreden
tüyü dökülmüş bir serçeden kalma
kumral bir bakış mı
gözlerin en derin kederinde suların
Su akmayınca eskir
tarihe yalanın girmesi gibi öyle
bak yalnızlıklara dalıyorum işte
en kalabalığına yalnızlıkların
dörtnala uçar gibi bir at düşlerimden
dökük saçık bir zaman kalıyor geriye
oysa
mor bir şafaktan
canım sevgilim
güvercinim
Arif AY