I.
Taşları eriterek önümüze döşüyor, yürüyüp gidiyoruz
-“Son oyalanmasını göstermeyi kim keşfetmiş ilkin?”
-“Çok köke inen bir soru bu, binayı çökertir, kovun bunu…”
Demek ki ben, sesimi asıp can çekiştirmeye yazgılıyım.
Çünkü başıyla oynanmış bazımızın, eti yavaş yavaş kelle olmuş
Büyüdüğü doğru ağaçların ama doğru değil çocukların
Büyümek istedikleri…
Susacak ne çok şey var…
II.
Kendime taziyem odur ki görüşeceğiz sanırım
Kendime vasiyetim o ki gelme benimle
Kendime salık veririm uzak durma benden
Kendime daha ne deyim ne gelir elden
Kendime aldım bunu kalacak sana
Kendime ayırdım desem de artmadı bana
Kendime geldim diyemem misafirinim ey dizlerim
Kendime konuşasım var sana ne diyeyim
Kendime baktım da şöyle bir babamım
Kendime baktım da şöyle bir babayım.
Susacak ne çok şey var
Gemiler ayrılacaklarını bilmiyor kıyıdan
Susacak ne çok şey var
Kıyı duruyor hep ayrılıyor gemiler.
Gemiler denizin üstünde
Etin üstünde jilet gibi.
Celalfedai
“Susacak ne çok şey var”e öyle tabii;biz boşuna mı susuyoruz..
Boşuna değil susuşlarınız…bide ben becerebilsem süper olacak…